BEYİN SPORU !

FRANSA'NIN "KAMUSAL ALAN"I "YEŞİL" Mİ?!

Yaşanmış bir olay:

"Fransız vatandaşlığına başvurmuştum. Kabul edildiğine dair cevab gelince, dosyayı bağlı bulunduğum belediyeye götürdüm. Başörtülü fotoğrafımı kabul etmediler. Açık fotoğrafı götürdüğümde, görevli kadın memur fotoğrafla beni karşılaştırmak mecburiyetinde olduğunu söyledi. Tabi bu durumda başımın açılması gerekmekteydi... Bulunduğu yer bir oda olmadığından, memur beni tuvalete götürdü. Orada başımı açtırarak fotoğrafımla beni karşılaştırdı... Memur bunu, ben, "lütfen karşılaştırmayı yalnız bir yerde yapar mısınız?" demeden yaptı. "

"Daha sonra, kartımı almaya gittiğimde de aynı şekilde davrandılar." (İsmini vermek istemeyen bir bayan. Lyon, 15.01.2002)

***

Dedem, İstiklal Savaşı'nda, bu kadının veya bir başka Fransızın dedesini öldürdüğü kuvvetle muhtemel... Bizleri bilinen zulme tabi tutan "yerliler"i görünce, yoksa, dedemin İstiklal Savaşı'nda öldürdükleri, yukarıda adı geçen Fransız kadının değil de, "yerliler"in dedeleri miydi, demekten kendimi alamıyorum...

EN YOĞUN ÜÇ DEVLET DAİRESİ!

Türkiye'de görevli iken, hükümet binasındaki üç dairenin diğerlerine nazaran daha yoğun olduğu dikkatimi çekmişti:

Nüfus, Maliye, Adliye.

İnsanlar doğuyor :

Önce, kayıt için Nüfus.

Sonra, mal-mülk telâşı... Kayıt işlemleri için Mâliye.

Sonra, maddî rekâbet... Kavga-döğüş...

Ve, Adliye !..

SORULAR :

SORU 1 : Diyelim ki, bir Fransız Müslüman oldu. Biz de onunla birlikte Şehâdet Kelimesi'ni baştan söyleyecek olalım. Yani, ikimiz de, işe sıfırdan başlayacağız...

Fransızın, önceki hayatından terketmesi gereken alışkanlıklarıyla bizimkileri karşılaştırsak, acabâ hangimizinki fazla çıkar?

SORU 2 : Türkiye’de Solcular, Türkçüler ve İslâmcılar var. Bu üç gurubun görüşleri sadece teori değil, pratikte de örnekleri mevcut: Solcular için Rusya (şimdi Küba), Türkçüler için Orta Asya, İslâmcılar için de bir sürü İslâm ülkesi(!) bulunuyor... Fakat, bu üç guruptan birisinin başı sıkıştı mı, (Batı, bu gurupların ortak düşmanı(!) olduğu halde...) soluğu Batı’da alıyor...

Acabâ neden ?

Hiç kimse kem-küm etmesin! Hep berâber, Batı'yı bu konuda alkışlamak durumundayız.

Kendisine düşman olanların bile sevgisini kazanabildikleri için...

BİR TESBİT

"Entegrasyona evet, asimilasyona hayır" deniliyor...

Baskı ve şiddet yoluyla değil, ikna ile olması kaydıyla asimilasyona da evet, diyorum...

TEFEKKÜR

1) Hemen hemen her insan, "Doğu", "Batı", "Yukarı", "Aşağı" dediğinde, bunun, herkes için geçerli olduğunu zanneder...

Siz de böyle düşünüyorsanız;

Dünyânın uzaydan çekilmiş görüntüsüne dikkatlice bakınız...

Dünyânın doğu, batı, kuzey ve güney noktalarına birer insan yerleştiriniz. Kuzey Kutbu'ndaki insana göre Güney Kutbu'ndaki insanın âdetâ ayağından tavana asılmış gibi olduğunu göreceksiniz.

Ya, Doğu ve Batı’dakiler?!

Bu tespitlerinize, üzerinde yaşadığımız dünyâmızın kendi ekseni etrafında saatte 1666 km (24 saatte 40 000 km), aynı anda güneşin çevresinde (ileriye doğru, âdetâ bir kurşun gibi) sâniyede 30 km. hızla gittiğini de ilâve ediniz...

Sonra, bütün bu bilgileri birleştirerek tekrar düşününüz...

Sonuç ?

Böyle bir manzaranın SAHİBİ'ne savaş açanlar ne kadar da cüce kalıyorlar, değil mi?..

Gerçekten, bu "cüceler"in yaptıklarının bir "nokta" kadar bile değeri yok!..

2) Uçağın kalkışı esnasında ve sonrasında hemen hemen herkes ürperir...

Bu ürperti yerde iken nedense hiç kimsede olmaz. Çünkü, herkes yerde iken kendini güvende hisseder...

Tekrar, "Tefekkür 1" deki gibi dünyâya uzaktan bakmanızı tavsiye edeceğim...

Yerde iken de, kalkmakta olan uçağın içerisinde olmaktan her hangi bir farkın olmadığını göreceksiniz...

Canlı-cansız sayısız varlığı sırtına alıp, boşlukta yüzen bir dünyâ...

Böyle bir manzûmeyi sıfır hatâ payı ile işleten bir GÜÇ.

Ve, BÖYLE BİR GÜCE, "çağdaşlık" ilâhına(!) sığınarak savaş açan bir sürü cüce...

 

Sepetim


Alışveriş sepetiniz boş.